30
HÜSNÜ GEÇER
Araplar deve çobanlarıydı. Ümmi bir ümmet idiler. Mutluya arkadaş
oldular. Hâkimiyet ve hikmet erbabı oldular.
Beni İsrail köle muamelesini, işkenceyi görürlerdi. Zulmün boyundu-
ruğu altında her zilleti çekerlerdi. Mutluya beraber oldular kurtuluşa erdi-
ler. İnsanlık şerefine yakışır hayata kavuştular.
Sohbet, beraberlik ve teslimiyet olmaksızın ereni ender göreceksin.
Zira ta ezelden müsebbetler sebeplere bağlanmıştır.
Bulut olmayınca yağmur yağar mı? Su olmayınca bitki biter mi? Bit-
ki olmayınca bereket olur mu? Bereket (Allah’ın hayrı, lütfu) olmayınca
hayat olur mu?
Hülasa, müridin murada ermesi için, çok sabırlı, çok edepli, çok
saygılı ve çok çalışkan olmalıdır. İnciyi arayan denize dalar. Amaca
ulaşmak için icap ederse lezzeti bırakıp eziyet dikenliğine katlanacak.
Baygın, ne dediğinin, ne yaptığının bilincinde olmayan, kızgın, an-
layış ve iradesi sarsılmış ihtiyar ve istemeksizin sarhoş olan kimse mükel-
lef (yükümlü) değildirler. Her muameleleri batıldır. Boşama olsa bile, iti-
bara alınmaz. Çünkü teklifi gerektiren aklın dengeleri bozuktur. Ama ki-
şinin sarhoşluğu kendi isteğiyle husule gelmiş ise boşama olsa bile (İbn-i
Hanbel dışında) cumhurun görüşünde her muameleleri caizdir. Ta ki in-
sanlığına yakışmayan, akıl dengesini sarsan, içki içmek gibi iğrenç işler-
den uzak kaçsın.
Yaklaşım makamında ünsiyet ve sevgi tesiriyle meczuplar da
yaptıklarından ve söylediklerinden sorumlu değiller. İyi de olsa
yaptıklarına uymak gerekmez. Belki cezbe hâlinde meczubun her halükarı
iradesiz meydana geldiğinden ne kazanılır, ne övülür ve ne de uyulur.
1. Ömer el-Benna el-Bağdadî şöyle naklediyor: Bir zaman Bağdat’ta
sofi kesim zındıkaya (dinsizliğe) nispet edildi.
Halife tutuklanmalarına irade buyurdular. Tutukluların içinde Mu-
hammed oğlu Ahmet en-Nuri de vardı. Halifenin huzuruna götürüldüler.
Hepsinin kılıçtan geçirilmesini emretti.
Kesim meydanına getirildikleri an Ahmet en-Nuri hemen herkesten
önce cellâda sevinç, kıvanç içinde yanaşarak “Buyurun, boynumu vurun”