KÜLLİYAT-I VUSTA
177
Mesela iki kardeş, birisi sade sahasını düşünerek çok çalışır. İlmî,
mali ve tahakkümi alanlarında yüksek seviyelere ve imrenilir makamlara
erer. Ama tüm düşüncesi kendisi ve tüm çabası çıkarı içindir. Başka-
larının yararlandırılmasını aklına bile getirmez.
Zaman geçti, devran döndü, fakir düştü ve kara çula oturdu. Vaktinde
kimseyi sormadığından, kimseye destek sağlamadığından; üzgünün der-
dini, yoksulun hâlini, yetim ve dulların dertlerini derman etmediğinden
kimse yüzüne bakmadı, ahını dinlemedi.
Yalnızlık bucağında, fakr u zaruret içinde kıvranarak mahv u perişan
oldu. Çünkü başkasının kemalini istemeyenin kemale eremediği gibi,
başkalarının zevalini isteyen; kesinkes, er geç, zeval uçurumunda yuvar-
lanarak rezalet ve sefalet balçığına düşer.
Yüce Allah mealen şöyle buyurmaktadır: “Onu (defteri sol eliyle ve-
rileni) yakalayın. Hemen boynuna demir halka geçirin. Sonra alev alev
yanan cehenneme atın. Sonra hemen uzunluk ölçüsü 70 arşın olan zincire
onu gerin.
Gerçekten o, pek büyük olan Allah’a inanmıyordu. Yoksulların yedi-
rilmesine teşvik etmiyordu. Elbetteki bugün burada onun ısınmış dostu
yoktur. Ğislinden (cehenneme girenlerin kan ve irin akıntısından) başka
yiyecekleri de yoktur. Onu da hatalılardan başkası yiyemez.”
103
Diğer kardeş; hatır sorar, hak savunur, hayırseverdir. Kendisinden
pay biçer. İnsani görevlerini, İslami icaplarını yerine getirerek her muh-
tacın ihtiyacını kapatmaya eğilir. Her düşkünün elini tutar, her öksüzün
başını okşar, her ermişin hizmetine koşar, her garibin hâlini sorar, her
mazlumun ahını dinler, gücü yetecek derecede her imkânsızlığa imkân
sağlar.
Bu kardeş de feleğin çark etmesiyle, durumların değişmesiyle darlığa
düşer. Fakat etrafında çok kimseleri görür ki: “Elimi tut, seni kaldırayım,
ihtiyacını söyle, gidereyim, derdini göster derman bulayım, bana yanaş
yaranı sarayım” derler.
103 Hakka, 30-40.