Page 147 - Vusta

Basic HTML Version

146
HÜSNÜ GEÇER
Ve buyurur ki: “Sen ve kardeşin Harun, ayetlerimi götürün ve zik-
rimde gevşemeyin. Firavun’a gidin, çünkü o azmış, haddini aşmış biridir.
Hem ona yumuşak söz söyleyin. Umulur ki; etkilenir veya korkar.”
82
4. Mürşit, irşadını yaparken azami derecede bilgi sahibi olmalı. Çün-
kü cehalet, çevreyi bilmemektir, hastalığı teşhis edememektir. Ve cahilce
irşat, hastaya önem vermemektir, rastgele tedavi etmeye çalışmaktır. Top-
lumun veya ferdin hastalığını tedavi etmek için bilgisiz ve tecrübesiz ta-
bibe başvurmak, hayata önem vermemek, insana değer tanımamak de-
mektir.
Yol bilmeyen bir insan, nasıl beled (rehber) olabilir? Yeterli bilgiye
sahip olmayan kimse karanlıktadır. Başkalarına hayati noktaları nasıl gös-
terebilir? Veyahut mana âleminin konaklarına, giden, çok çetin ve ince
yollarından habersiz olan nasıl ebedî mutluluğa ve saadete götürebilir? Bu
konuyla alakalı şu meşhur atasözü ne kadar yerindedir: “Yarım hekim
candan, yarım hoca dinden eder.”
5. Mürşit, ilmiyle amel etmelidir. Aksi hâlde sohbet ve konuşması hiç
tesir etmez. Çünkü sözüne inanılmaz. Şeyh diyordu ki: “Büyük mürşit,
sözüyle irşat ettiği gibi içiyle ve özüyle de irşat etmelidir. Sözün çürüklü-
ğü, için çürüklüğüne delalet eder.”
Hakiki olarak söz, özün yavrusudur. Öz olunca söz de olmalıdır. Söz
özün niteliğini taşır. Zira ağaç olunca meyve olur. Meyve de özünde ve
özelliğinde kök gibidir. Kök vardır; sudan, havadan aldığını acı meyve
hâline getirir. Kök vardır; dallı budaklı ve gür yapraklıdır ama meyve
tutmaz. Kök vardır; onlardan aldığını tatlı reçel, şifa verici bal ve mayhoş
şıra hâline getirir.
Mürşit, sözünde ve özünde, suretinde ve siretinde, imkân dâhilinde
Muhammedi ve İslami bir hayat yaşar hâlde olmalıdır. Ve bunun için sık
sık Yüce Allah’a yalvarmalıdır. Resulullah çokça Yüce Allah’a yalvara-
rak şöyle derdi: “Allah’ım! Sağlığı, afiyeti ve güzel ahlakı senden iste-
82 Taha, 42-44.