KÜLLİYAT-I VUSTA
133
1980’lerde sohbetinde bulunuyordum. Huzuruna, kendisini beğenmiş
genç ve dinamik bir müftü geldi ve şöyle dedi: “Ben tasavvuf ehlini sev-
miyorum. Çünkü şeyhleri el öptürürler, Müslümanları gruplara, şu veya
bu tarikata mensup cemaatlere ayırmışlar ve el âlemden mal toplarlar.”
Şeyh, şöyle dedi: “Yüce Allah mealen: ‘Dosdoğru namaz kılın, gönül
hoşnutluğuyla zekât verin. Allah’a (kitabına ve beğendiği İslam dinine)
asılın; o, dostunuzdur. İşte Yüce Allah ne güzel dosttur ve ne güzel
yardımcıdır.’
70
buyurmaktadır.”
Yani bedeni ve mali ibadeti dinin istediği şekilde eda etmek, topye-
kûn İslam dinine sarılmak size yüce Allah’ın sevgisini ve yardımını ka-
zandırır. Öyleyse ibadet edin, dindar olun, yüce Allah’tan yardım dileye-
rek O’nun kudretine dayanın.
Büyük Şeyh (Şeyh Ahmed el-Haznevî) (k.s.) diyordu ki: “Bir mürşit
bir yere giderse daha önce orada bulunan mürşit sevinmelidir ki, bu zat bu
bölgeye geldi. Halkı hak dine davet ederek irşat ağırlığını, insanlarla uğ-
raşma yükünü omzumdan kaldırdı. Ben de bundan sonra huzur içinde
Rabbime ibadet ederim.
Bu duyguda olmayıp yeni gelen mürşidin irşadı ve gönülleri fethet-
mesi ile üzülen kimse şeyh değildir, şeytandır. Zira haset, şeytanın
vasfıdır. O hasetten doğan kibirlilik taslamasından Hz. Âdem’e secde et-
medi, lanetlendi ve ebedî şekavete uğradı.
Tarikat; şeriatın hizmetçisi ve uygulamasıdır. Tasavvuf; İslam’ın ve
Selef-i Salihin’in ahlakıyla ahlaklanmaktır. Tarikat, ehlinin elinde olursa
birleştirici, oluşturucu, ulaştırıcı ve cazibedar, kemal ve olgunluk kay-
nağıdır.
İslam’a, Müslümanlara, özellikle tasavvuf ehline her taraftan
saldırılmaktadır. Yalnız bu saldırıyı düzenleyenlerin basiretli olmaları ge-
rekir. Çünkü bilinçsizce yapılan saldırının neticesinde sahibi hüsrana ve
zarara uğrar. Hele ki, kötü niyetli salih kulların sahasına girmek, büsbütün
pişmanlık doğurur. Firavunların, Nemrutların, Karunların bedbahtlıkları
hep bu tür saldırıların sonucu olmuştur.”
70 Hacc, 78.