TÜRKÇE ESERLERİ

KÜLLİYAT-I SUĞRA


İNANÇ YOL REHBER




Külliyat-ı Suğra namıyla vücuda gelen bu eser, içerisinde beş ana bölüm ihtiva etmektedir. Birinci bölümde ehl-i sünnet ve’l-cemaat akîdesine mensub her müslümanın bilmesi gereken itikadî konular gayet özlü bir şekilde ele alınmış ve vüzuha kavuşturulmuştur. İkinci bölüm Üstadımızın (El-Hazîn Hüsnü Geçer) daha önce Arapça olarak kaleme aldığı ve matbu olan “Mevahib” adlı eserinin tercemesi olup içerisinde mana alemine ve çok çeşitli konulara ait hakikatler, sırlar ve incelikler maddeler halinde yazılmıştır. Dikkatlice okuyanlara Tasavvuf büyüklerinin engin ve derindünyasını, onların eşsiz ahlakını ve olgun mü’min firasetini kazandıracağında şüphe olmayan bu bölümü Seydamız; tarik-ı Nakşibendiye de halefiolduğu Şeyh’i Muhammed İzzeddin el-Haznevî’nin (k.s.) vasiyeti üzerine yazmıştır. Terceme de kendileri tarafından yapılmıştır.


Üçüncü bölüme Üstadımızın gençlik zamanında tasavvufa eleştiride bulunanlara cevaben yazmış olduğu bir risalesi konuldu.


Dördüncü bölümde Seyda, Şeyh Muhammed İzzeddin el-Haznevî’nin (k.s.) hayatını, beşinci bölümde ise O’nun herbiri inci ve cevher olan sözlerini kaleme aldı. Eserin her satırında Peygamber Efendimiz’in pak sünnet-i seniyyesini ve O’nun gerçek varisleri olagelen, tasavvuf ocağında yetişmiş alimlerin ruh iklimlerinden esen mana meltemlerini teneffüs edeceksiniz. Allahı tanımanın anahtarı olan kendimizi tanımanın basamaklarını ve merhalelerini ehil bir kalemden gayet tatlı ve vazıh bir tarzda alacak; kainata Kur’an ve Sünnet’in nuruyla nasıl bakılması gerektiği hususunda çok nükteli ve özgün cümlelere tanık olacaksınız.


Kitabı Okumak için tıklayınız.



KÜLLİYAT-I VUSTA


MARİFET HÜKÜM HİKMET




Her güzel şey gibi klasikleşecek eserlerimiz de bitmeye yüz tuttu. Bir kitap alırdınız elinize eskiden. Sâdi Şirazi’den bir nasihat öğrenirdiniz ilkin. Ardından Kuşeyri Risalesindeki bir hayat düsturuna hayran kalırdınız. Yalnız bir adada, ümitsizlikler benliğinizi çevrelemişken, İbn-i Tufeyl’in “Hay” deyişiyle hayata tutunurdunuz. Sonra başka bir bahçıvanın, Hâni’nin hazırladığı “Hadaiku’l-Verdiye”ye yönelir ve eşyanın hakikatine daha iyi vâkıf olurdunuz.

Hikmeti bulmayı şiar edinen bir dinin mensupları olarak, Müslüman düşünür ve âlimler gerektiğinde terk-i diyar edip uzak ellere gitmiş, gidemeyenler bulundukları mekânların derinliklerinden faydalanarak orada yeşermeye ve orayı aydınlatmaya ceht etmişlerdir. Meyve verecek kıvama gelince uğradıkları her mahalleyi şerefyap kılmış, sakinlerine yeni ufuklar açmışlardır. Artık tek gaye, O’nun sevgisine sarılarak insanlığı irşat etmek olmuştur.

Sadi “İki şey insanın ruhunu karartır” der. “Biri konuşulacak yerde susmak, diğeri de susulacak yerde konuşmaktır.” İşte bundan dolayı Doğu’nun bilgeleri, insanlığı hayra teşvik için en küçük imkânı dahi değerlendirmiş, “kınayıcının kınaması”ndan korkmadan “güzel olan”a doğru, toplumsal bir bilinç oluşturmaya çalışmışlardır.

Modern dünyada “makineleşme”nin hayattan alıp götürdüğü şeyleri kendilerine has üsluplarıyla başarıyla koruyabilmiş ve çevrelerine “hakikatin dokunma hassasiyetini” açıklıkla aktarabilen “denge unsurları” olmuşlardır. Bunun içindir ki, vardıkları yahut bulundukları şehirlerde cazibe noktaları olagelmişlerdir. Dünyanın karanlığında yolunu bulamayanlara ışık olmuş, varlıklarını borçlu olduğu cömert kaynağını, yine aynı cömertlikle, toplumların paylaşımına açmışlardır.


Kitabı Okumak için tıklayınız.




Diğer Eserler