ÖN SÖZ
ﻢﻴﺣﺮﻟﺍ ﻦﲪﺮﻟﺍ ﷲﺍ ﻢﺴﺑ
ﺪﻌﺑﻭ .ﲔﻌﲨﺍ ﻪﺒﺤﺻﻭ ﻪﻟﺁ ﻰﻠﻋﻭ ﺪﻤﳏ ﺎﻨﻟﻮﺳﺭ ﻰﻠﻋ ﻡﻼﺴﻟﺍﻭ ﺓﻼﺼﻟﺍﻭ ،ﲔﳌﺎﻌﻟﺍ ﺏﺭ ﷲ ﺪﻤﳊﺍ
Her güzel şey gibi klasikleşecek eserlerimiz de bitmeye yüz tuttu.
Bir kitap alırdınız elinize eskiden. Sâdi Şirazi’den bir nasihat öğre-
nirdiniz ilkin. Ardından Kuşeyri Risalesindeki bir hayat düsturuna hayran
kalırdınız. Yalnız bir adada, ümitsizlikler benliğinizi çevrelemişken, İbn-i
Tufeyl’in “Hay” deyişiyle hayata tutunurdunuz. Sonra başka bir
bahçıvanın, Hâni’nin hazırladığı “Hadaiku’l-Verdiye”ye yönelir ve eş-
yanın hakikatine daha iyi vâkıf olurdunuz.
Hikmeti bulmayı şiar edinen bir dinin mensupları olarak, Müslüman
düşünür ve âlimler gerektiğinde terk-i diyar edip uzak ellere gitmiş, gi-
demeyenler bulundukları mekânların derinliklerinden faydalanarak orada
yeşermeye ve orayı aydınlatmaya ceht etmişlerdir. Meyve verecek kıvama
gelince uğradıkları her mahalleyi şerefyap kılmış, sakinlerine yeni ufuklar
açmışlardır. Artık tek gaye, O’nun sevgisine sarılarak insanlığı irşat et-
mek olmuştur.
Sadi “İki şey insanın ruhunu karartır” der. “Biri konuşulacak yerde
susmak, diğeri de susulacak yerde konuşmaktır.” İşte bundan dolayı Do-
ğu’nun bilgeleri, insanlığı hayra teşvik için en küçük imkânı dahi değer-
lendirmiş, “kınayıcının kınaması”ndan korkmadan “güzel olan”a doğru,
toplumsal bir bilinç oluşturmaya çalışmışlardır.
Modern dünyada “makineleşme”nin hayattan alıp götürdüğü şeyleri
kendilerine has üsluplarıyla başarıyla koruyabilmiş ve çevrelerine “haki-
katin dokunma hassasiyetini” açıklıkla aktarabilen “denge unsurları” ol-
muşlardır. Bunun içindir ki, vardıkları yahut bulundukları şehirlerde cazi-