264
HÜSNÜ GEÇER
HİKÂYE
Bir bezirgân ticaret amacı ile uzak bir diyara gitmeyi amaçlar. Be-
zirgân başı, bolca suyu ve şekeri kafesteki bülbülüne götürür.
Bülbül: “Hayırdır! Her gün bu kadar lütuf ve bol ikram görmezdim”
der.
Bezirgân başı: “Uzun sefere çıkıyorum. Senden sorumlu benim. Bel-
ki bu seferde unutulacaksın, aç susuz kalacaksın. Yiyecek ve içeceği sana
bolca verdim ki dönünceye kadar sana yeterli olsun” der.
Bülbül: “Yerim, içerim, istediğini yerine getiririm. Ne olur benim de
bir emanetim vardır, sen de götür ve o emaneti gerekli yerlerde sahipleri-
ne bildir ve teslim et” der.
Bezirgân başı: “Emanetin nedir?” diye sorar.
Bülbül: “Bol bülbüllü bir yere gittiğinde, yanaş bülbüllere söyle. Fi-
lan memlekette bir bülbülden size selam getirdim. Haktan reva mıdır, siz
gülden güle gidersiniz, daldan dala konarsınız, ben de bu esarette ve
yalnızlıkta demir kafesteyim?” der.
Bezirgân başı: “Sen ye, iç, sağlığına dikkat et. Emanetini tam olarak
taşıyıp gerekli yerlerde sahiplerine tebliğ ederim” der.
Yüklerini yükleyip uzun yolculuğa çıkarlar. Akşamüstü sığ bir or-
manın kenarına gelirler. Derler ki, geceleyin orman yoluna vurursak kay-
bolabiliriz. Yabancılardan ve böceklerden bize zarar gelebilir. En iyisi, bu
geceyi bu ormanın kenarında sabahlayalım; yarın sabah, aydınlık gözüyle
orman yolculuğuna başlayalım.
Sabah olunca bezirgân başı bakar ki her dalda birer bülbül öter. He-
men ağaçların diplerine yanaşır.
Ve der: “Filan memleketten, demir kafeste bulunan bir bülbülden size
selam getirdim.”
Hâl dilleri ile derler: “Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve be-
rekâtüh.” Sonra sorarlar: “Başka ne dedi?”