238
HÜSNÜ GEÇER
Topraktan çıkan her bitki yaşam kaynağı olamadığı gibi, (zira içinde
ölüme götüren, uyuşturan, akıl dengesini bozan bitkiler de vardır) her ni-
met de huzur, hayat etkeni olamaz. Nimet sahibi hayat boyunca, nimetin
kârlı ve zararlı yönlerini düşünmeli, ondan sonra adım atmalıdır.
Nimet çiçek gibi tabiat ile yumuşaktır. Görüntüsü güzeldir, içi ve dışı
temizdir ve ilgi çekicidir. Ama ne yazık ki; nimete tam dayanmak ve tam
güvenmek akıl kârı değildir. Zira çiçek gibi ömrü kısadır. Çiçek bir
sıcakta, bir soğukta solar. Çiçeğin solduğu gibi, nimet de her gelişi muh-
temel bir afetle yok olabilir.
Kendisine soru sorulan, düşüne düşüne, yavaş yavaş cevap vermeli-
dir. Çünkü cevapta hata soranı yanlış yola saptırdığı gibi, sorulanı da gü-
naha sokabilir. Saptırılanın suç ortağı olur.
Bundan ötürü Resul-i Ekrem (s.a.v.) soranın cevabında acele etmedi.
Sustu, düşündü ama harika cevabı meydana getirdi. Bundan dolayıdır ki,
İslam uleması “içtihat” konusuna usul ve fıkıhta önemli yer ayırmışlar.
“İçtihat” bir hakikate varmak için son derece düşünüp mantıki metotları
kullanarak aklı yormaktır. Son derece çalışmaktır.
BİR HÜKÜM
Bu zamanda ayet ve hadisten hüküm çıkarmak için içtihat yapılır mı?
İçtihat devam eder mi? Veyahut kapısı kapanmış mıdır?
• Âlimlerin bir kısmı “Bu gün içtihat ve müçtehit olamaz. Zira nef-
sanî arzu, akıl ve ilme hâkimdir. Din çerçevesini aşmayarak, düşünen
âlim yoktur” demişler. Bir kısmı da “Usul-i fıkıhta müçtehit ile ilgili ko-
şulan şartlar birisinde olunca geçmişte müçtehit sayıldığı gibi bugün de
ilmi, fikri ve fiili durumlarında kâmil, içtihat şartları kendisinde bulunan
kimse müçtehittir. Öz de budur” demişlerdir.
• İlmi bir soru sorulunca bilirsen cevabını vermelisin. Bilmediğin
zaman, araştırmakla, düşünmekle kendini yor. Gene suali cevapsız
bırakma. (Teri alnından silerdi)
• İlmi soru senden sorulunca kızma, darılma, üzülmeyi (üzmeyi) ge-
rektiren sözden ve davranıştan kaçın. Zira soru nimettir. Cevabı seni se-