KÜLLİYAT-I VUSTA
233
On dört yaşındaydım. Medresenin bir köşesinde ders vermeye baş-
ladım. Allah kalbe idrak verdi, hikmet akıttı, dile beyan verdi, hafızaya
güç bağışladı. Dersin meşakkatine dayanma imkânı ihsan etti. Öyle ki, on
yedi yaşımda medrese usulüne göre tahsilimi bitirdim ve tamamen ken-
dimi müderrisliğe verdim. Aynı medresede dört yıl hummalı bir şekilde,
çeşitli ilimlerde çalışmalar yaptım. Yirmi bir yaşımda, büyük mürşit, hi-
lim ve ilim kaynağı Şeyh Alâeddin’in teklifiyle elinden icazet aldım.
1961’de eve geldim ama enerji dolu, ilimlerle mücehhez, terbiye ve
edep numunesi, Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe edebiyatına vakıf bir
genç hâlinde döndüm.
Halktan itibar, saygı ve sevgi gördüm. “İlim yolunda eziyet lezzete,
cefa sefaya ve meşakkat muhabbete dönüşür.” Çok doğru ve hikmetli bir
sözdür.
Gençler! Gece-gündüz demeden; sıkıntıya, cefaya bakmadan okuyun!
Babalar! Büyükler! Evladınızın bilgin olabilmesi için her sıkıntıya kat-
lanın. Çünkü ilim mana âleminin güneşidir, madde âleminin oluşudur,
geleceğin sigortasıdır. Dünyada ve ahirette huzur ve saadetin yegâne kay-
nağıdır. İlim ve irfanda zayıf olan fert ve toplum daima sömürünün bo-
yunduruğu altındadır. Karanlık cehaletin balçığındadır. Ne kendisine yer
ayırabilir ne de başkalarına bir yarar sağlar.
Bir gün babamın dostu Bingöl Müftüsü M. Abdullah Efendi de misa-
firdim. Oğlu sokakta çocuklarla oynuyordu. Bingöl müftüsü oğluna şöyle
dedi: “Oğlum gel, ilmin ürününü gör. Edebin ve irşadın mahsulüne bak
ki, gör bakalım nedir?”
Oğlu babasına bir kelime söyledi ki, baba çareyi ağlamada buldu:
“Baba öldü, itibar çıraları söndü. Değerden düştüler. Babalarının ka-
zandığı servet kısa zamanda yok olunca memleketi terk ettiler. Üzerlerine
kartal saldırmış keklik civcivleri gibi her birisi bir deliğe girdi. Ne birleş-
tiler ne de göründüler.”
“İlim, direksiz binayı taşır, cehalet ise şeref ve izzet çadırını çökerte-
rek, yerle yeksan eder.” Bu söz, çok yerindedir.
İşte ilmin yararı ve nuru, cehaletin zararı ve zulmeti...