232
HÜSNÜ GEÇER
Salebe birkaç sefer Resul-i Ekrem (s.a.v.)’e gelerek fakirlikten
şikâyet eder. Sonunda Resul-i Ekrem (s.a.v.) kendisine dua eder. Duasının
bereketiyle zengin olur. Hayvanları yerleşimlere sığmayınca malını çölün
ortasındaki dağ ve derelere çıkarır. Cuma’ya ve cemaate gelmemeye baş-
lar. Bir gün Resul-i Ekrem (s.a.v.), malının zekâtını tahsil etmek için bir
görevliyi kendisine gönderir. Salebe galeyana gelerek, “Muhammed
(s.a.v.) bizden haraç mı ister? Vermiyorum!” der.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat ettikten sonra, Ebu Bekir Sıddık
(r.a.)’a zekâtını gönderir. O da “Resulullah zekâtını kabul etmemiş, ben
de etmiyorum!” der. Ebu Bekir (r.a.)’in vefatından sonra Hz. Ömer
(r.a.)’e zekâtını gönderir. Hz. Ömer (r.a.) “Sıddık-ı Ekber zekâtını kabul
etmedi, ben de etmiyorum!” der. Daha sonra Hz. Osman zamanında adam
iflas eder. İşte fitne olan malın bilançosu ve zararı... Mal elden gitti, vebal
boynunda kaldı.
Yedi yaşımdaydım. Babam vefat etti. Anama vasiyet etti: “Hüsnü’yü
Şeyh Muhammed el-Hadi el-Kevmani’ye göndereceksin. Orada okusun.”
Anam da aynı yıl beni oraya gönderdi. “Küçüktür, gurbete dayanamıyor,
bünyesi zayıftır, sıcağa, soğuğa, medresenin sert hayatına alışkın değildir”
diyerek göndermezlik yapmadı.
Çünkü anam mahalli medreselerde okumuştu. Büyük âlim olan ba-
bamın yanında hayli terbiye almıştı. Geleceği görür, düşünce ufukları ge-
niş, ilmin değerini bilen ve anlayan bir hatundu. Bundan dolayı nazik ve
taze fidanını hiç umursamadan ilim tahsil etmesi için gurbette medreseye
bağışladı.
Ben de Şeyh M. el-Hadi’nin ve kardeşi H. Mesut Efendi’nin yanında
bir müddet durduktan sonra Nurşin’deki Seydagilin medresesine gittim.
Bir müddet orada, bir müddet Balekan Köyü’nde Şark Müftüsü ünlü âlim
Seyda-yı Molla Caferi medresesinde kaldım.
Sonra Suriye’ye geçtim. Telmaruf’ta el-Haznevî Medresesi’nde gece-
gündüz demeden, bayram-seyran tanımadan kendimi ilim, irfan ve tari-
katın seyr ü süluküne verdim.