KÜLLİYAT-I VUSTA
151
Şam’a Şeyh’in gelişini duydum. Uzaktan takip ettim. Gördüm ki;
nurlu bir zat, büyük topluluk içinde İslam faziletlerini, Kur’an’ın hakikat-
lerini açıklayarak gönüllerini fethederek insanları irşat eder. Babama da
dedim: “Şeyh İzzeddin el-Haznevî gelmiş. Bu bulanık günlerde irşat edi-
yor. İzin verirsen ben de cemaatine katılacağım.” “Oğlum, katıl, biat et. O
büyük bir velidir. Görmüyor musun, biz korkumuzdan evlerimizden
çıkamıyoruz. O ise büyük cemaatiyle onları peşine takarak insanları irşat
ediyor. Bu, Yüce Allah’ın kendilerine verdiği büyük bir keramettir ve üs-
tün bir başarıdır. Yoksa şaşkınlıkta irşat, korku zamanında cemaat edin-
mek her erin kârı değildir.”
Şeyh, irşada çıksaydı hiçbir zaman Allah’ın emirlerini bildirmelerin-
de gizlilik, yalnızlık, çekinme olmazdı. Kendisini beğenmiş bir pehlivan
gibi apaşikâr meydana çıkardı. Yüksek sesle kendisi saran binlerce fertleri
Allah’ın dinine doğruluğa, kardeşliğe, ibadete ve üstün ahlaka davet eder-
di. İrşad esnasında beraberinde yüzlerce âlim ve binlerce gönül ehli olur-
du. Öyle ki; en geniş camii bile müştemilatıyla cemaatine ve dersini din-
lemeye gelenlere dar geliyordu. En katı gönül sahibi, hikmetamiz konuş-
masını dinleseydi, etrafını saran o mütevazı toplumu görseydi etkilenir ve
yumuşardı. Nitekim tövbe etmeye oturduğu zaman bal arılarının bala hü-
cum ettikleri gibi, kelebeklerin ateşe üşüştüğü gibi, insanlar da coşkuyla
kendilerini eli üzerine atıp tövbe ederler ve tarikatın adabını öğrenirlerdi.
Ayrıca Müslümanlığın hakkaniyetine inanarak saadete götüren tek yol
olduğuna kail olurlardı.
Böylelikle nice katı yürekliler etkilendiler, karanlıkta yaşayanlar nura
kavuştular, ahlaki faziletlerden uzak olanlar üstün ahlak sahibi oldular.
Haram bataklığına girip kirlenenler, helal çimene gelerek tövbe edip
tertemiz oldular. Bu irşat tek bir şehirde, bir devlette hatta bir kıtada de-
ğildi. Şeyh Hazretlerinin irşadı, o hayattayken Asya, Avrupa, Afrika ve
Amerika’ya kadar uzandı. İhlasından ve hummalı çalışmasından doğan bu
genel irşat, Yüce Allah’ın has kuluna müyesser ettiği bir lütuftu, verdiği
bir ikramdı. Evet, Yüce Allah’ın kudretine dayanan acizliği, lütfuna
sığınan yalnızlığı, yardımını Allah’tan isteyerek gayret edip çalışan da
başarısızlığı asla görmez. Bu kadar gülleri bu gülzardan koparmakla yeti-
nelim ve başka bir gülistana birlikte geziye çıkalım.