238
Şeyh (k.s.) vasıtaya bindiği zaman istirahat zamanının dışında mutlaka
kitapla uğraşırdı. Gideceği şehre varsa duracağı yere kadar bakarak Kur’an
okumayla meşgul olurdu. Bazen bindiği takside yanında olan âlimle müşa-
vere ederdi. Yani şeyh (k.s.) hikmetamiz bir beyit söyler, âlim de kafiyesi
aynı, beyte uygun başka bir beyit söylerdi. Ta ki hikmeti ve ilmi taşıyan
ibareler hafızalarından silinmesin.
Yetenekli bir âlim bir bölgeye gitseydi veya bir yerde olsaydı ilmi yay-
mak için kendisine gereken tavsiyelerde bulunurdu. Hatta vasiyetnamesin-
de bile büyük oğlu, halifesi ve muhabbet kaynağı olan Şeyh Muhammed’e
şu tavsiyelerde bulunmuştur. İlmi Haznevi ehline, kadınlarına ve erkek-
lerine öğretmeye yükümlüsün. Herkese kabiliyeti ve yeteneğine göre öğ-
retmelisin. Şeyh (k.s.) İslami ilimleri, Farsça ve Arapça edebiyatını çok
güzel biliyordu. Hele fıkıhta sahili olmayan bir derya gibiydi. Hülasa, sözü
hikmetti, sohbeti ilimdi, yanaşması marifet, arkadaşlığı yön vermekti. Her
işi ve her gidişi Allah’ın kanununa uygundu. Her seviyede bulunan insana
örnek bir Âlim-i Rabbani idi.
Gençliğinde uzun yıllar ders vermekle meşgul oldu. Nice âlimler eli
üzerine yetiştiler. Onlar da hocaları gibi insanlığa güzel örnek ve parlayan
lamba oldular. Bunlardan birisi de Suriye doğusunun âlimi mütefekkir, üs-
tat, el-Müderris Molla Abdullah el-Kırtmini’dir. Allah kendilerine sıhhati,
afiyeti ve uzun ömürleri nasip eylesin. Çünkü ahlakı ile konuşması ile gidi-
şi ile niyeti ve amacı ile ilim, iman ve İslam’a hizmet için çalışmıştır.
Derlerdi ki, âlimin yüzünde peygamberlik pırıltısı, nübüvvet nuru gö-
rülmelidir. Âlim ve içindeki toplum Resulullah (a.s.) ve sahabelerin cema-
atini andırmalıdır. Ağırlık, Allah korkusu, hikmet, İslam’a uygun yaşam vb.
faziletler kendilerinde bulunan özelliklerden olması gerekir. Aksi takdirde
her bilen varis olamaz.
Hz. Nuh’un (a.s.) oğlu Kenan’ın tufandan kurtuluşu için Yüce Allah’a
yalvarışı ve Yüce Allah’ın kendisine cevabı şöyle olmuştur:
45
َ
ني �
م ِ
كا َ
ح ْ
لا ُ
م َ
ك ْ
ح َ
ا َ
تْ
ن َ
ا َ
و ُّ
ق َ
ح ْ
لا َ
ك َ
د ْ
ع َ
و َّ
ن ِ
ا َ
وى �
ل ْ
ه َ
ا ْ
ن ِ
مى �
ن ْ
با َّ
ن ِ
ا ّ
بِ
َ
ر َ
لا َ
ق َ
ف ُ
ه َّ
ب َ
ر ٌ
حوُ
نى ٰ
دا َ
ن َ
و
ط
ٌ
م ْ
ل ِ
ع �
ه ِ
ب َ
كَ
ل َ
س ْ
ي َ
ل ا َ
م ِ
ن ْ
لَ ٔ
ـ ْ
سَ
ت َ
ل َ
ف
ق
ٍ
ح ِ
لا َ
ص ُ
ر ْ
ي َ
غ ٌ
ل َ
م َ
ع ُ
ه َّ
ن ِ
ا
ج
َ
ك ِ
ل ْ
ه َ
ا ْ
ن ِ
م َ
س ْ
ي َ
ل ُ
ه َّ
ن ِ
ا ُ
حوُ
ن ا َ
ي َ
لا َ
ق
46
َ
ني �
ل ِ
ها َ
ج ْ
لا َ
ن ِ
م َ
نو ُ
ك َ
ت ْ
ن َ
ا َ
كُ
ظ ِ
ع َ
ا ى �
�
ّ
ن ِ
ا
KÜLLİYAT-I SUĞRA