233
bir yöreye giderse daha önce orada bulunan mürşit sevinmelidir. Halkı
hak dine davet ederek irşad ağırlığını, insanlarla uğraşma yükünü omu-
zundan kaldırdı diye. Ben de bundan sonra huzur içinde Rabbime ibadet
ederim,
demesi lazımdır. Bu duyguda olmayıp yeni gelen mürşidin irşadı
ve gönülleri fethetmesine üzülen kimse şeyh değildir, şeytandır. Zira haset
şeytan özelliğidir. Şeytan da şekavete uğradı.
Tarikat şeriatın hizmetçisi ve uygulamasıdır. Tasavvuf İslam’ın ve
selef-i salihinin ahlakı ile ahlaklanmaktır. Tarikat, ehli elinde olursa birleş-
tirici, buluşturucu, ulaştırıcı ve cazibedar kemal ve olgunluk kaynağıdır.
İslam’a, müslümanlara, özellikle tasavvuf ehline her taraftan saldırıl-
maktadır. Ama bu saldırıyı düzenleyenlerin basiretli olmaları gerekir. Çün-
kü körvari saldırı sahibine hüsran ve ziyan getirir. Hele kötü niyetle salih
kulların sahasına girmek büsbütün pişmanlığı doğurur. Firavunların, Nem-
rutların, Karunların bedbahtlıkları hep bu tür saldırıların sonucuydu.
Bir zamanlar Şeyh (k.s.) ihtiyacın son boyutunda idiler. Türkiye’den
paralı, zengin, çok dost, güzel ahlaklı, tenezzül edip sofilerle karavanadan
dışarıda toprak üzerinde oturup yemek yiyecek derecede mütevazı bir zat
merkadin ziyaretine gelmiş idi. Dedi ki,
ben zenginim. Bilirim Şeyh ailesi
kimseden para kabul etmez. Razı olursanız yeterli miktarda parayı borç
olarak vereceğim. Sıkıntınız geçtikten sonra paramı geri verirsiniz
. De-
dim,
hayır. Şeyhgil kimseden borç da, almazlar. Şeyh tarikatına mensup
bir hoca, bir sofi elalemden para toplasa onu da kabul etmeyiz
. Veda-
laştık ayrıldı. Memleketine dönüyordu. Peşine elçi gönderdim.
Kendisine
deyin, sakın ha! Bize mensup en yakına, en sıcak dosta dahi yardım et-
mesin. Çünkü tarikatı bozan, değeri düşüren, en güzel sözü etkisiz hale
getiren bidat ve menfaattir.
1970’lerde Kuveyt’e gittim. Dünyanın en zengin devletlerindendi. Çöl-
de çadır kurdum. Kap kacağı temin edip çorba pişirttim. Ders vermeye gü-
cümün yettiği nispette irşad etmeye başladım. Yığılan misafirlere gücüme
göre mütevazi biçimde yemek verdim.
Bazı yetkililer dediler ki, devlet adamları, bilginler ve kültür erbabı
camilerde ders dinlerler. İzin verirsen vakıflar bakanlığından izin alalım.
Camilerde de ders verirseniz o kesim de yaralanır. İzin aldılar. İlk gün bir
camiye gittim. İmam efendi,
Suriye’den filan âlim gelmiş. Öğle namazını
müteakip ders verir, vaaz eder, dinlersek faydalı olur
deyince, ayakkabısı-
ŞEYH M. İZZETTİN EL-HAZNEVİ’NİN (K.S.) HAYATI