218
Herkes sevaba kavuşmak, hüküm ve hikmeti bilmek, ibret almak için
Kuran okur. Fakat Şeyh (k.s.) Yüce Allah’a murakabe ederek, rızasını
amaçlayarak ve
“rettilil Kur’ane tertilen”
emrini yerine getirerek Kur’an
okurdu.
Tüm Nakşibendilerin adeti olduğu gibi Şeyh de (k.s.) günde en az bir
cüz Kur’an okur, sevabını Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.), Sahabelere
(r.a.), Sadat-ı Kiram’ın (k.s.) ve kendi akrabalarının ruhlarına hediye eder-
di. Ve şöyle buyururdu:
Sadat-ı Kiram’ın (k.s.) himmet ve bereketlerine
kavuşmak ve akrabaların hakkını ödemek için bu şarttır.
Şeyh (k.s.) Kuran-ı Kerim ile uğraşmayı çok severdi. Özellikle âlimler
kesimine daha ziyade tavsiye ederek şöyle derdi: Köy sahibi, yazar ve bil-
gin bir ağanın hikmetle dolu bir eseri vardır. Köyünde duran ve toprağın-
dan yararlanan marabaların birisi ağanın bu hikmetamiz kitabını okumayıp
da, ağa çobanlarının yazıp çizdiklerini okuması herhalde yararına olmaz.
Kâinatın Kitab’ı, Yüce Allah’ın (c.c.) beşeriyete sunduğu en son ve en
kıymetli hediyesi olan Kuran-ı kerimi bir yana bırakıp, unutma köşesinde
ihmal edip, insanların yazdıklarının okunmasına şiddetle düşkün olmak
herhalde kulluk gereği, aklın kârı ve menfaatin icabı değildir.
RASULULLAH’A KARŞI EDEBİ
Molla Necmettin
9
şöyle diyordu: Şeyh (k.s.) Medine-i Münevvere’de
kendisini yok eder derecede mütevazi davranırdı. Mescid-i Nebevi’de bü-
zülerek bir direk arkasında ibadetini ve münacatını yapardı.
Muvacehede Rasulullah’ın (s.a.v.) karşısında durup murakabede saat-
lerce beklerdi. Öyle ağlar, sızlardı ki, bazen düşer hale gelirdi. Yoğun çalış-
masından, fazla ibadet etmesinden, sonsuz dikkatli ve edepli davranışından
zayıf ve sapsarı kesilirdi.
Hazretgilden (k.s.) birisi Adana’ya geldi. Şeyhi ziyaret etti ve dedi ki:
Maşaallah görüyorum; cami, çarşı ve içinde bulunduğun evin etrafı mü-
ritlerle dolup taşıyor. Kanaatimce böyle bir irşad Hazret’e (k.s.) ve Büyük
Şeyh’e (k.s.) müyesser olmamıştır.
9 Molla Necmeddin âlim, fâzıl, zâhid, vakarlı ve müttaki bir olgun idi. Büyük Şeyhin zamanında
Medrese-i Haznevîye'de ilmini tahsil etmiş ve seyr ü sülûkünü yapmıştı. Ömrünün sonunda
Mescid-i Nebevîye mucavir olmuştu. O zaman kendisine “Sâlihu'l-Medine” deniliyordu. El-
hamdülillah ben Medîne-i Münevvere'de ona misafir oldum; o da İstanbul’da Saliha Hatunla
bana misafir oldu.
KÜLLİYAT-I SUĞRA