216
Çocuğun eğitim ve öğretimi için hocaya ve okula ihtiyaç vardır. Hoca
ne derecede maharetli, tecrübeli, bilgili, şefkatli ve istekli olursa, okul ne
derecede geniş, havadar, güzel görünümlü, güzel cihazlarla donatılmış
olursa çocuk o derecede ilerler, eğitim ve öğretimi kabullenir.
Kendi gelen bir elma, bir kavun ve bir karpuz el ile dikilen ve ekilen
gibi olamaz. Çünkü genellikle kendi gelen karpuz küçük, kavun acı ve
elma lekeli, kurtlu ve ekşi olur. Gelişim, lezzet, güzel tad ve cazib görüntü
insanın ektiğinde ve diktiğindedir.
Maddi; görünür alemde bu belirgin ve inkarı imkansız bir gerçekdir.
Ahlakın düzelmesi, hedefin seçilmesi, düşüncenin ve yolun doğrulması,
gelişip olgunlaşması ve mana aleminde yükselip Yüce Allah’ın rızasına
varılması, yarar kesilip beşeriyete meş‘ale olması için kesin kes bir pir-i dil
münir, bir mürşid, yön seçer ve yol şinas elzemdir.
Böyle bir mükemmilin (olgunlaştırıcı) eli ile terbiye gören, irşadıyla
seyru sülük yapan ve işaretiyle irşad olunan, kemale erer ve erdirir. Ha-
kikati görür ve gösterir. Yönü seçer ve yönlendirir. Kendi kendine terbiye
gören insan kendi gelen bitki gibidir. Ya gelişir büyür; dallı, budaklı olur
ama meyvasızdır. Veyahud meyve verir fakat, meyvesi küçüktür, lekelidir,
ekşidir veya acıdır. O zaman insanın kemali, insanla olur; insan, kamil ve
mükemmil insanın terbiye ve irşadından geçmelidir. Bunun dışında (azlığa
hüküm yoktur; zira istisna kuralı bozmaz) iddia etmek inattır, cehalettir ve
şuurun kapalı olmasıdır.
EDEBİ
Şeyh (k.s.) edep babında zirveye ulaşmıştı. Kıbleye ve şeyhinin (Şeyh
Ahmet el-Haznevi (k.s.) türbesine asla sırt çevirmiyordu, o yönlere tükürük
ve benzerini atmıyordu, ayak uzatmıyordu.
Oğlu ve halifesi Şeyh Muhammed el-Haznevi (k.s.) şöyle diyordu: Şeyh
Hazretleri ile Londra’da idim. İhvanların birisine misafir gitseydi, büyük
Şeyhin (k.s.) türbe cihetini sorardı, sonra otururdu. Ta ki, sırtı değil de mü-
bareğin yüzü o tarafa yönelmiş olsun.
Şeyh hazretlerinin (k.s.) yüzü o tarafta olduğu gibi kalbide istifade ve
istifaze etmek için o cihetlerde idi. Tıpkı ayna gibi yüzü güneşe doğru
KÜLLİYAT-I SUĞRA