122
atmosfer bulanık hale gelmesin diye zikirle salarlardı.
Evliyanın bir kısmı da temelli olarak kalbini gözetirdi. Onun alanına gaf-
leti, masivayı yanaştırmazdı. Zira beden içinde kalbi, en kıymetli emanet
kabul ederlerdi.
Evliyanın bir kısmı da, Yüce Allah’ın ululuk ve celalinin âleminde
hayret sahrasında şaşa kalırdı. Güzellik ve cemalinin gülzarında vecd ve
muhabbetinden dolayı cezb ve cûşa gelirdi. Kendisinden giderek, madde
âlemini geçerek
esma-i hüsnâ
nın tok ve parlak güllerinden hikmet tozunu
ve marifet özünü toplayarak beka âlemine döndükten sonra muhtaçlara ta-
sadduk ederdi, olgun ve dolgunlara armağan ve hediye ederdi. Masivayı ne
doyurur ve ne de tavlatır; belki ulvi amaçlara, kalıcı makamlara ulaşabil-
mek için yolda engel bilirdi. Bundan ötürü sadece Allah’ı çağırır, Allahtan
isterdi. Belki sadece Allah’ı görürdü, onu okurdu, onu umardı.
196. Haziret’ül-Kuds’a, kâb-ı kavseyne,- yaklaşım makamına- yanaşan
kimse Yüce Allah’ın genel bilgisini, kapsamlı merhametini ve egemen
kudretini anlar. Anlayınca:
16
ِ
دي �
ر َ
و ْ
لا ِ
ل ْ
ب َ
ح ْ
ن ِ
م ِ
ه ْ
ي َ
ل ِ
ا ُ
ب َ
ر ْ
ق َ
ا ُ
ن ْ
حَ
ن َ
و
“Ve biz ona -boyunlarınızın iki tarafındaki- can ve kan damarları-
nızdan daha yakınız.”
81
Sırrını bilir ve manasına vakıf olur. İşte o zaman kulluk görevini ek-
siklik olmaksızın yerine getirir. Çünkü yanaşan görür, gören tanır, tanıyan
bilir ve bilen kulluk edeplerine göre davranır. İşte yaratan Allah, üstün
kıldığı insandan bunu ister.
Makamları ve halleri açıklamak olgunlukları ve gerçek kulluktan doğan
huzuru ve sevinci gösterip, anlatmak; can damarının kesilmesinden daha
zordur. Çünkü haller zevkidir, dil ifadeleri ile anlatılamaz. Nitekim balın
tatlılığı nutuk ile değil, zevkle idrak edilir. Bir de ortamlar elverişli olamaz.
Çünkü insanların çoğu o hallerden habersizdir. Duydukları zaman inkâr
ederler.
:
ُ
ه َ
ل ِ
ه َ
ج ا َ
م ِ
ل ٌّ
و ُ
د َ
ع ُ
ء ْ
ر َ
م ْ
ل َ
ا
İnsan bilmediğinin düşmanıdır
.“ Sır budur ki
“Keşful kerameti minel
81. Kâf suresi, ayet: 16
KÜLLİYAT-I SUĞRA