190
HÜSNÜ GEÇER
tanıklık yapan bir düşünce, nefsinde mana ve mealine tam bağlılık hâlini
göremez. Kendinde müşahede ettiği bu eksiklik onu bir hayli üzer. Çünkü
kıymetli ömrünü harcamış ve sabırla çaba göstermiş... Ama çabası sonuç-
suz ve kısır kalmış, ömür sermayesini tüketmiş. Fakat meydanda dikkate
şayan kâr denilen bir şey kalmamış...
Resul-i Ekrem (s.a.v.)’e uyarak dağlarda mağara arar ki, her şeyden
irtibatı kesip ibadet ve taatle baş başa kalabilsin. Nihayet bir mağaranın
ağzına gelir, içine girer. Orada nurani bir insan görür ve ona der ki:
“İhtiyar baba! Seni bu tenhalığa ve karanlığa duçar eden nedir?”
İhtiyar baba:
“Seni saadet gülzarından bu meşakkatli yollara yürüten, bu korkunç-
luğa zorlayan nedir, dertli?”
Yolcu: “Uzun zamandan beri hizmet ve ibadette bulunmaktayım, fa-
kat kendimde bir değişiklik sezmiyorum” der.
İhtiyar baba:
“İhlas ve samimiyet gereklidir. Altın madeninden bir kaç kilo toprak
getireceğine, sadeleştirilmiş birkaç gram ağırlığında darp edilmiş bir altın
getir” der.
Her iş; ister dünyaya, ister ahirete yönelik olsun, içinde samimiyet ve
ihlas olmayınca ne kadar dikkatle yapılırsa yapılsın, sahibi yerinde sayar,
yükselmesine ve ilerlemesine, belki kımıldanışına imkân bulamaz. Zira
amelin ruhu ihlastır. Ruh olmayınca bedende bir kımıldanış olmadığı gibi,
amelde de ihlas olmayınca amelin yükselmesine, yararlı bir makama
ulaşmasına imkân yoktur (Ancak Allah’a güzel kelime yükselir). Kelime,
ihlastan arınmışsa güzel olur mu? Samimiyetten uzak olunca semaya gi-
der mi? Hayır...
İnsanlar bedenen rahatlamak için yoga, masaj, pilatez salonlarını ter-
cih ederken psikolojik açıdan rahatlayıp kendilerini geliştirmek için de
son zamanlarda çok moda olan, psikologların da fazla onaylamadığı,
Amerikanvari kişisel gelişim kitaplarına körkütük bağlanıyorlar.