KÜLLİYAT-I VUSTA
137
şalım.” Şeyh Mansur: “O zaman burada kalacaksınız, burada parayla ben-
zin olur mu?” dedi.
Şeyh: “Maşallah hizmet çoktur. Bizim burada kalışımız, bizim için
safa tarafıdır. Fakat sen de biliyorsun ki, Büyük Şeyh (k.s.) (Şeyh Ahme-
dü’l-Haznevî) sefere çıksaydı kimseden bir elma dahi kabul etmezdi. O
zaman biraz yetecek kadar benzini ver, kazaya gidersek garajında
bırakacağız.” Kamışlı’ya geldik. Şeyh ilk iş olarak şoförüyle birlikte borç
aldığı benzini Şeyh Mansur’un garajına gönderdi.
Aynı seferde bir köye uğradık. Köy halkı toplandı. Gereken vaaz ve
nasihatten sonra tövbe ettiler, tarikata girdiler. Fakat içlerinde hizmet
edenlerden birisi görünümü itibariyle korkunç, yüzü bozulmuş, nasıl ki
işlediği günahlardan dolayı siyah noktalar yüzüne serpilmişti. Tövbe et-
medi.
Şeyh Alâeddin abdest almak için dışarı çıktı. Hocalar bu adama dedi-
ler ki: “Yaşın ilerlemiş, saçın da ağarmış, tövbe etmek senin için daha ge-
reklidir. Zira ölüm baltası her an insanın başındadır. Ne zaman vuracağı
bilinmez. Hazırlıklı ol. Umulur ki, Yüce Allah günahlarını affederek seni
lütfuna kavuşturur.”
Şeyh Alâeddin geldi. Adam kendilerine dedi ki: “On nüfus sahibi-
yim, geçimimi hırsızlıkla sağlarım. Senede Şengal dağına iki sefer ya-
parım. Fırsat bulursam Yezitlerin hayvanlarını çalarım. Dönüşte fırsat
bulduğum zaman Arapların mallarını da çaldıklarıma katarım. Sonra da
bunları satıp bu şekilde ailemin geçimini temin ederim. Tövbe eder, bu
işten vazgeçersem, çoluk çocuğum aç ve muhtaç kalarak helak olurlar.”
Şeyh Alâeddin: “Yılda sana iki bin lira, seksen teneke buğday, aile-
nin her ferdine iki sefer elbise ve ayakkabı alırım. İdarelerini ben temin
ederim. Yeter ki sen, tövbe edip Yüce Allah’ın yoluna giresin” dedi.
Adam, keskin bir bakışla Şeyh Alâeddin’in çehresini süzdü. “Doğru
söylersin. Söylediklerinin hepsini ziyadesiyle yapabilirsin. Ama ben
hırsızlık yapmazsam dayanamam. Çünkü bu haslet benim için vazgeçil-
mez bir alışkanlık olmuştur.”