130
HÜSNÜ GEÇER
Bu kıymetli insan yetiştirme fabrikası, bugüne dek ziyadesiyle oğlu
ve halifesi Şeyh Muhammed sayesinde en güzel bir şekilde çalışmaktadır.
İçinde Şam’dan, Halep’ten, Türkiye’den, Mısır’dan, Libya’dan, Tu-
nus’tan ve benzeri birçok ülkeden öğrenci okumaktadır. Umarız ki, daha
üstün, kaliteli âlimlere merkez ve memba olacaktır. Çünkü Şeyh Mu-
hammed yetenekli, dirayetli, Müslüman’a ve ilme karşı samimi ve ihlaslı
bir dosttur.
Şeyh (k.s.), çok münasebetlerde ilimden konuşurdu. İlim tahsiline
teşvik ederek şöyle derdi: “Hz. Ali (k.v.) ‘İlim maldan daha hayırlıdır.
İlim seni korur; sen malı korursun. İlim, hükmedendir; mal hükmedilen-
dir. İlim, vermekle artar; mal vermekle azalır. Âlim, gündüzü oruçla, ge-
ceyi ibadetle geçiren ve Allah yolunda cihat edenden daha üstündür’ bu-
yurmuştur.”
Hz. Süleyman (a.s.)’a denildi ki: “İlimden, maldan ve padişahlıktan
birisini kendine seç.” O ilmi tercih etti. Kendisine hem mal, hem de padi-
şahlık verildi.
Herkesin önemli bir sevinç zamanı vardır. O da evlenip zifafa girme
gecesidir. Fakat ilmini tamamlayan insana iki sevinç zamanı vardır. Bi-
rincisi budur, ikincisi ise tahsilini tamamlayıp icazetini veyahut diplo-
masını alma günüdür.
Şeyh, vasıtaya bindiğinde istirahat zamanının dışında mutlaka kitapla
uğraşırdı. Gideceği şehre, duracağı noktaya kadar Kur’an-ı Kerim oku-
makla meşgul olurdu. Bazen bindiği takside, yanında bulunan âlim ile
müşavere ederdi. Yani Şeyh, hikmetamiz bir beyit, âlim de kafiyesinde
aynı beyte uygun başka bir beyit söylerdi. Ta ki hafızalarından hikmeti ve
ilmi taşıyan ibareler silinmesin.
Yetenekli bir âlim, bir bölgeye gitseydi veya bir yerde olsaydı, ilmi
yaymak için kendisine gereken tavsiyelerde bulunurdu. Hatta vasiyetna-
mesinde bile oğlu, halifesi ve muhabbet kaynağı olan Şeyh Muhammed’e
şu tavsiyede bulunmuştur: “İlmi, Haznevî ailesinin kadınlarına ve erkek-
lerine öğretmekle mükellefsin. Herkese kabiliyetine ve yeteneğine göre...”
Şeyh, İslami ilimleri, Farsçayı, Arapçayı ve edebiyatı çok iyi biliyor-
du. Hele fıkıhta eşi bulunmaz bir derya gibiydi. Hülasa; sözü hikmetti,