266
Hal bu iken iyi niyet sahibi, doğru, dürüst, kar ve zararı bilen, dünya ve
ahiret mutluluğunu amaçlayan tertemiz yüreklilerden ayrılmayalım.
Rabıtanın vakti, şekli ve tecellisinin görünümü
Mürid her akşam namazından sonra yüzünü kıbleye döndürür. Sağ aya-
ğını sol ayağının bileği altından çıkartarak diz üstünde durgun ve ağır bir
durumda oturur. 25 sefer “
Estağfirullah
” der. Yani Allah’ım bir velinin
manevi huzuruna girme teşebbüsündeyim. Liyakatim de yoktur. Beni ba-
ğışla günahlardan arındır ki, bu huzura girmeye ehil olayım. Bu huzurun
edebini koruyarak kemalinden ve feyzinden nasibimi alayım.
Bundan sonra elini tutup biat ettiği şeyhi, nurdan yapılmış bir kürsü
üzerinde oturur vaziyette ve gül gülistan içinde tasavvur eder. Hayali ola-
rak şeyhin alnından, bir direk nur kalbine getirir. En az beş dakika bu halde
kalır. Daha sonra 25 kere “
Estağfirullah
” der ve ayrılır. Yani
Allah’ım bu
manevi huzurun hakkını vermemiş, tam olarak edebine göre durmamış
olabilirim. Beni affet eksikliğimi bağışla.
Nakşibendî olan, her ibadetin başında ve sonunda bu niyetle
“Estağfi-
rullah”
demelidir. Çünkü bu kelime nefsin azgınlığını, kendisine güvenini
kırarak insanı daima ilerletmeye, dikkatle ibadet etmeye götürür.
Rabıtanın Zuhuratı
Rabıta esnasında nispet, bazen güneş ışınları durumunda nur gibi kalbe
gelir. Bazen dalga dalga beyaz duman gibi kalbe vurur. Bazen rabıta öyle
bir cezbe meydana getirir ki, beden üzerine rüzgâr eser, söğüt dalı gibi
sağa ve sola sallanır. Kalp bu durumda zikirle meşgul olur. Öyle ki saniye-
lik bile gaflet olmaz. Genel olarak bu hal rabıta-i sûriyede husule gelir.
Bazen de mürid biat ettiği şeyhi, kendisini kapsamış rabıta makamında
oturmuş gibi tasavvur eder. Bu makama (fenafihşeyh); şeyhin muhabbe-
tinde fani olma makamı denir. Rabıtanın en yararlısı, en feyizlisi ve en
kuvvetlisi de budur. Bu tür rabıtaya Leyla ile Mecnunvari rabıta da deni-
lebilir. Buna Mevlana Celaleddin-i Rumi işaret ederek şöyle der:
“Benim
ruhum onun ruhu, onun ruhu da benim ruhumdur. Biz iki ruhuz ama
bir bedene girmişiz.”
Bazen de rabıta eden mürid öyle bir lezzet içine, öyle bir feyz meltemi-
KÜLLİYAT-I SUĞRA